23 Mart 2024

Avrupa'da yükselen faşizme kim 'yeter' diyecek?

Yasa dışı göçmen sayısı arttıkça Batı'nın iki yüzlülüğü karşımıza çıkıyor. İnsan hakları, özgürlükler gibi değerler ikinci plana itiliyor, popülist akımlar ve aşırı sağ güçleniyor. Önümüzdeki dönemde bir de Amerika’da Trump, Fransa’da da Marine Le Pen iktidara gelirse, Dünya tadından yenmez olur..!

Portekiz’de 10 Mart'ta erken genel seçimler düzenlendi. İktidarın el değiştirmesiyle sonuçlanan Portekiz seçimleri, bütün dikkatini İstanbul’daki yerel seçimlere çevirmiş olan Türkiye’de neredeyse hiç yankı bulmadı. Lizbon’da sekiz yıldır ülkeyi yöneten sosyalistler, yerlerini sosyal demokratlara bırakmaya hazırlanıyor.

Portekiz’deki siyasi partiler

Portekiz’deki parti isimleri diğer ülkelerdeki benzerlerinin ideolojileriyle birebir örtüşmüyor. Sosyalist Parti aslında sosyal demokrat eğilimli. Sosyal Demokratlar ise merkez sağda konumlanmış. Halkçı Parti, Batı'daki muhafazakar Hristiyan demokratların tipik bir örneği. Solda komünist Parti, sol blok ve yeşiller var. Aşırı sağı ise son seçimlerin yıldızı Yeter (Chega) temsil ediyor.

50 yıla yakın süren Salazar diktatörlüğünden sonra,” bu ülke bir daha iflah olmaz” denildiği bir dönemde, 1974 yılındaki kansız  karanfil devriminden bu yana Portekiz kesintisiz demokrasiyle yönetiliyor. Hint kökenli başbakan modası da İngiltere’den önce Portekiz’de başlamıştı. Sosyalistleri iktidara taşıyan önceki başbakan Antonio Luis Santos Da Costa’nın, 2022 yılındaki seçim zaferinden sonraki konuşmasında sarfettiği, ”Mutlak çoğunluk, mutlak güç demek değildir” sözleri hala hafızalardaki tazeliğini koruyor. Ancak geçen sene hükümetindeki yolsuzluk iddiaları karşısında istifa eden Başbakan Costa, bu ay başında ülkesini yeniden erken seçimlere götürmek zorunda kaldı.10 Mart'ta gerçekleşen Seçimlerin sonuçları yurtdışından gelen oyların sayılmasıyla ancak iki gün önce kesinleşebildi. Aynı akşam da sosyal demokrat kökenli Cumhurbaşkanı Marcelo de Sousa, hükümeti kurma görevini eski partisinin lideri Louis Montenegro’ya verdi.

10 Mart seçimleri

10 Mart’taki seçimler parlamentodan bir çoğunluk hükümeti çıkarmadı. Demokratik ittifak adı altında seçimlere giren sosyal demokratlar 230 üyeli parlamentoda 80 milletvekiline sahip oldular. Sosyalistlerin oyu ise yüzde 41’den yüzde 28'e, milletvekili sayısı da 120’den 77’ye geriledi. Soldaki tüm partilerin oy oranlarında düşüş yaşanırken asıl sürprizi 2018 yılında kurulan “Yeter” Partisi yaptı.

Bu yılki seçimler Karanfil Devrimi'nin 50. yılına rastlaması nedeniyle Portekiz için ayrı bir önem taşıyordu. Katılım oranı Avrupa ortalamasının üzerine çıkarak yüzde 70’leri buldu. “Yeter” beş yıl öncesine kadar yabancı düşmanlığı nedir bilmeyen Portekiz’in siyasi hayatında bu kadar kısa sürede belirleyici bir konuma gelmesi herkesi şaşırttı. Tarih boyunca yabancılarla iç içe yaşamış, en ünlü kaşifleri yetiştirmiş, Dünyanın dört bir yanında sömürgelere sahip olmuş bir ülkede ırkçı bir partinin sağladığı başarı ayrıca incelenmeye değer.

Chega, yani 'Yeter' partisinin Genel Başkanı Andre Ventura

10 Mart seçimlerinin gerçek galibi “Yeter”

 “Yeter”in kurucusu Andre Ventura aslında bir futbol yorumcusu. Siyasi hayatına Sosyal Demokrat Parti'den ufak bir kasabaya belediye başkanlığı adaylığıyla başlamış. Daha sonra “Roma” karşıtı görüşleriyle Partisinden dışlanınca 2018 yılında “Yeter”i kurmuş. “Yeter”, 2019 yılında ilk kez katıldığı Avrupa Parlamentosu seçimlerinde başarılı olamamış. Ancak aynı yıl yapılan genel seçimlerde parlamentoya bir milletvekili sokmayı başarmış. Bu sayı 2022’de yediye yükselmiş.10 Mart seçimlerinde de 50 milletvekili ile Portekiz’in üçüncü Partisi haline geldi. İlginç bir şekilde “Yeter” yurt dışında yaşayan Portekizlilerin de birinci Partisi oldu.

Ventura siyasi yaşamında faşizm kokan sert söylemler kullanmaktan kaçınmayan bir lider. Pandemi sırasında etnik kökeni, ”Roma” olanların entegre edilmesini önerecek kadar ileri gitti. Cinsel suç işleyenlerin kısırlaştırılması, ölüm cezasının geri getirilmesi gibi fanatik fikirleri savunuyor. İslam'ın Avrupa için ciddi bir tehdit olduğu gerekçesiyle Avrupa Birliği içerisinde islam varlığının azaltılması gerektiğini dile getiriyor.Son seçim kampanyasını da Salazar’dan esinlenerek, ”Tanrı, vatan, aile ve iş” sloganı üzerinden yürüttü. Her aşırı sağcı ğarti gibi göçmen karşıtı politikalardan yana.

Lizbon’u azınlık hükümeti mi bekliyor?       

Sosyal Demokrat Parti Başkanı Luis Montenegro gerek seçimlerden önce gerek seçimlerden sonra hükümeti kurmak için “Yeter” ile görüşmeyeceğini birkaç kez dile getirdi. Sosyalistlerle büyük koalisyona da fazla ihtimal verilmiyor. Muhtemelen müteakip hükümet Sosyal Demokratlar'ın kuracağı bir azınlık hükümeti olacak. Aslında Portekiz azınlık hükümeti kültürüne yabancı değil. 2016’dan 2022’ye kadar sosyalistler, sol bloğun dışardan desteğiyle ülkeyi azınlık hükümetiyle yönettiler. Ama Sosyal Demokratlar sadece 2 milletvekiline dayanan bir çoğunlukla bu işi becerebilirler mi? O da ayrı bir soru.

Yasa dışı göç/aşırı sağ kısır döngüsü

İtalya ve Hollanda’dan sonra galiba Portekiz de aşırı sağın siyasi hayattaki egemenliğine yenik düşmek üzere. Burada da karşımıza kısır bir döngü çıkıyor. Küresel güney ile kuzey arasındaki fark arttıkça insanlar daha iyi bir yaşam umuduyla her türlü yolu deneyerek kendilerini Avrupa’ya ya da Amerika’ya atmaya çalışıyorlar. Yasa dışı göçmen sayısı arttıkça Batı'nın iki yüzlülüğü karşımıza çıkıyor. İnsan hakları, özgürlükler gibi değerler ikinci plana itiliyor, popülist akımlar ve aşırı sağ güçleniyor. Önümüzdeki dönemde bir de Amerika’da Trump, Fransa’da da Marine Le Pen iktidara gelirse, Dünya tadından yenmez olur..!

Hasan Göğüş kimdir?

Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep'te doğdu. 1976'da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.

Diplomatik kariyerine 28 Nisan 1977'de başladı. Yurtdışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği'nde ikinci kâtip, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği'nde başkâtip, Londra Büyükelçiliği'nde müsteşar, AGİT'te Daimi Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı.

Dışişleri Bakanlığı merkezde; Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci kâtiplik, müsteşar özel kalem müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğü'nde Orta Asya Daire Başkanlığı, AGİT Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü ve Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle ikili ilişkilerden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından "Oranje- Nassau" nişanı ile ödüllendirildi.

Büyükelçi olarak Türkiye'yi sırasıyla Yeni Delhi, Atina, Viyana ve Lizbon'da temsil etti. 23 Ekim 2018'de Dışişleri Bakanlığı'ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Kurulu ve Okan Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliklerini sürdürüyor, T24'te dış politika konusunda yazılar yazıyor.

Hasan Göğüş'ün ayrıca 42 yıllık meslek anılarını derlediği, Doğan Kitap'tan yayımlanmış "Zor Başkentlerde Diplomasi" ve köşe yazılarını topladığı İdeal Kitap'tan yayımlanmış "Diplomasi Yazıları" isimli iki kitabı bulunmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları

Nerede kaldı Avrupa Birliği’nin ortak dış ve güvenlik politikası?

Bugün gelinen noktada AB’nin ortak bir dış politikasından bahsetmek mümkün değil. Kıbrıs ve Yunanistan’la ilişkiler babında Türkiye’yi kınamak haricinde hiçbir konuda ortak politikalar üretilemiyor. İsrail’in Gazze’deki katliamları, Suriye, Ukrayna gibi Avrupa güvenliğini doğrudan ilgilendiren sorunlarda sessiz kalıyorlar. Esasen uzun bir süredir can çekişmekte olan ortak dış ve güvenlik politikasına 1 Temmuz’da AB dönem başkanlığını devralan Orban’ın Macaristan’ı son noktayı koydu

Suriye sarmalında kırk yıllık kani olur mu yani?

Türkiye’nin işi o kadar kolay değil. Suriye’nin Afganistanlaşması, Güneyimizin Peşavirleşmesine yol açabilir. HTŞ’nin içerisinde çok sayıda cihatçı gruplar yer alıyor. Bu grupların HTŞ’ye egemen olması halinde YPG/PYD’nin terör koridorunu önleyelim derken güney sınırlarımızda HTŞ’nin oluşturacağı bir terör koridoru ile karşılaşmamız pekâlâ mümkün

Kadınların fendi Netanyahu’yu yendi

Kamuoyunda “Lahey’i basma yasası” olarak da bilinen “Amerikan Askeri Personelini Koruma Yasası”, (ASPA) ayrıca Amerikan askerlerini kurtarmak için ABD’nin her türlü önlemi alabileceğine ilişkin hükümler içeriyor. Trump yönetimi devraldığında hasbelkader bir Amerikan askeri UCM’lik olursa, maazallah, Trump bu yasaya dayanarak Lahey’i “cehenneme çevirmeye” kalkışabilir

"
"